top of page

Soğuk Ter : Savaş Zamanı Gizemli Bir Kadının Peşinde Dolanmak

Kitabın arka kapağında ilgimi uyandıran ilk bilgi, yazar olarak adı geçen Boileau-Narcejac’ın aslında iki Fransız yazarın ortak çalışmalarında kullandıkları bir mahlas olmasıydı. İki yazarın birlikte çalışması bende her zaman merak uyandırıyor. Senaryo gruplarının birlikte çalıştıklarını biliyorum ama orada çok açık iş tanımları vardır. Kimin hikaye, kimin tretman yazacağı, kimin diyalog dökeceği bellidir. Acaba iki yazar çalışırken nasıl ilerliyor bu iş? Bir uyumsuzluk olduğunda son kararı kim veriyor?

soğuk ter isimli cinayet romanının kapak görseli
Soğuk Ter

Arka kapak aynı zamanda bu romanın Hitchcock’un ünlü Vertigo filmine de ilham olduğunu söylüyor ki ben editör olsam bunu yazmazdım, en azından oraya yazmazdım. Türünün klasikleri arasında girmiş bu filmi cinayet romanlarına özel ilgi duymayan birçok insan da izlemiştir. Dolayısıyla da olayların çözüm noktası sayılabilecek finali çok açık eden bir bilgi. Filmi izlemiş olanlar açısından kitabın tadı biraz kaçabilir.


Soğuk Ter klasik noir romanlarının en sevdiği sahneyle başlıyor: Dramatik bir olay sonucunda polislikten ayrılan ve avukatlık yaparak hayatını sürdüren Flaviéres eski okul arkadaşı Gévigne tarafından ziyaret edilir. Gévigne birkaç yıl önce zengin bir genç kadınla evlenmiştir, ancak mutlu giden evliliğine son zamanlarda gölge düşmüştür. Adam karısının bir tür buhran geçirdiğini ve kendisine zarar verebileceğini düşünmektedir. Zengin ve güçlü bir adam olan Gévigne kendisiyle aynı ayarda görmediği açıkça belli Flaviéres’in karısını izlemesini ve gerektiğinde korumasını ister. 


Bu başlangıcın ardından biz de Flaviéres ile birlikte kendimizi 1940 yılının, savaş tehdidi altındaki son derece gergin Paris’inde, hakikaten de psikolojisi bozuk görünen gizemli -ve elbette çok güzel- bir kadının peşinde buluruz. Yalnız sinirleri harap durumda olan tek kişi Madeleine değildir. Roman bizi Flaviéres’in uçlarda savrulan ruh halinde gezdirir. Adam bazen aşk, bazen suçluluk duyar; bazen kadından, bazen kendinden ve bazen de Gévigne’den nefret eder. Buna arka plana ve devamında hikayenin olay akışına da güçlü bir şekilde etki eden Paris atmosferini de eklemek lazım. 


Bir noir romanı -yani bir kara kitap- olarak Soğuk Ter’i benzerlerinden ayıran ve dönemine göre sıradışı yapan özelliklerden biri, baş kahramanı Flaviéres’in ne tam bir ‘kahraman’ ne de tam bir ‘kurban’ olamaması. Daha ilk sayfalardan Gévigne’nin bir şekilde askerlik görevinden yırttığını öğreniyoruz. Savaş zamanlarında sıklıkla karşılaşıldığı gibi Gévigne, “ben de böyle hizmet ediyorum,” kılıfı altında savaş zengini olanlardan. Haliyle de sevimsiz biri. Ancak nedenleri tam açıklanmasa da Flaviéres de askere gitmemiş. “Çürüğe çıkarıldım,” diyor ama fiziksel açıdan onu engelleyenin ne olduğunu bilmiyoruz. Yazarların bunu hikayeye tesadüfen koymadığı, Flaviéres’in yemek yerken, müzelerde, cafelerde gezinirken, aşkla meşkle oyalanırken, bizzat kendisinin zaman zaman dile getirdiği utançtan anlaşılıyor. Avrupa’nın tamamı savaşla sarsılırken ve Fransa’nın da sayılı günleri kalmışken, kişisel dertlerinin ve duygularının saçmalığının ve de kendi güçsüzlüğünün tamamen farkında. 


Tekniği çok iyi, dili sade ve türün ihtiyaçlarına tam anlamıyla cevap veren bir kitap. Özellikle de klasik kara romanlardan hoşlananlar bayılacaktır. 


Yorumlar


Top Stories

Yeni yayınlanan hikayelerden ve yazılardan haberdar olmak için abone olun.

şebnem vitrinel sosyal medya hesaplarını takip etmeyi unutmayın

bottom of page