top of page

Eski Dünya Hikayeleri / E La Nave Va... - birinci bölüm

Güncelleme tarihi: 7 Tem

Şairin dediği gibi;

bütün eve dönmek isteyenlere…


8 yaşında bir oğlan çocuğu bir balkonda yere rahatça uzanmış ve gökyüzündeki bulutları izliyor
Barış bulutları izliyor...

Terasın sıcak taşlarına uzanmış, bulutları izliyordu. Artık ‘koca delikanlı’ olduğu için, eskisi gibi havada yüzen dev gemiler, filler ve uzaylı yaratıklar görmüyordu ama yine de eğlenceliydi bulutları izlemek. Neredeyse öğlen olmak üzereydi. Güneş sıcak ve parlak ışıklarını üzerine boşaltıyor, gözlerini açmasını zorlaştırıyordu. Gözlerini iyice kısıp kirpiklerinin arasından, eskiden olsa saldırıya geçmeye hazırlanan bir sualtı savaşçısına benzeteceği koca bir bulut kümesini takip etti. Kuşlar! Sualtı savaşçısının hemen önünden fişek gibi geçtiler. Başka bir yerlerde, daha heyecanlı bir savaş vardı besbelli. Çok önemli bazı gizli bilgiler, bir mikroçipe kaydedilmiş ve kanatlarının hemen altından, bu küçük vücutlara enjekte edilmişti. 


Kuşlar uzaklaştıktan bir süre sonra, hiç kımıldamayan sualtı savaşçısı cazibesini kaybetmeye başladı. Uykusu gelmişti. Okulu tatile girdiğinden beri –iki aydır- geç saatlere kadar uyumaya alışmıştı. Oysa bugün erkenden, annesinin uyanıp işe gittiği saatten bile erken, kaldırmışlardı onu ve işte şimdi, sıcak taşın üzerinde uzanmışken uykusunu alamadığı iyice belli oluyordu.



“Barış, n’apıyorsun? Kalk oradan.”

Uykuya dalmak üzereydi. Annesi iki kolundan kaldırıp ayağa diktiğinde bir an tanıyamadı babaannesinin terasını. 

“Uykum geldi,” dedi şikayetçi bir sesle. Bir yandan tişörtünün ve pantolonunun arkasını pat pat vurarak temizlerken,  “Biliyorum hayatım,” dedi annesi. “Fakat, şimdi gidemeyiz.”  Karşısında çömelmiş bir halde durup, gülümsedi. Sabahın erken saatlerinden beridir kıyıda köşede epeyce ağlamış olmasına karşın gözleri berrak sular gibi yemyeşil ışıldadı.

“Biraz daha dişini sıkabilir misin? Birkaç saat daha?”

İşte! Gene bebek gibi davranmıştı. Oysa Zehra “Güçlü olmalısın,” demişti sabah onu giydirirken. 

“Nasıl,” diye sormuştu, “Buzz lightyear gibi mi?”. 

“Hayır,” demişti Zehra, “Dişçiye gittiğimizde olduğu gibi. Hani durmadan eve gitmek istediğini söyleyip ağlayan bir çocuk vardı ve sen ona dinozorunu vermiştin susması için...” 

“Tayrosorus.” 

“Efendim?”

“Dinozor diildi, tayrosorusdu.” 

“Evet, her ne idiyse, ona vermiştin, çocuk susmuştu ve herkes senin çok akıllı olduğunu, büyük adam gibi davrandığını söylemişti. Hatırladın mı?”

“Evet.”

“İşte bugün de öyle davranmalısın.” 

Bu kesinlikle Buzz lightyear gibi güçlü olmaktan daha zor bir şeydi. Uykusunun geldiğini söylememeliydi. 

“Beni merak etme,” dedi annesine. Kadın eliyle onun karışık saçlarını düzeltmeye çalıştı. 

“Karnın acıktı mı?” 

Başını salladı. 

“Gel sana yiyecek bir şeyler bulalım.”


Elinden tutup büyük camlı kapıdan onu salona soktu. Herhalde çok fazla kalmamıştı terasta çünkü herkes bıraktığı halde duruyordu. Babaannesi yanında kendisi kadar yaşlı görünen bir kaç kadınla beraber üçlü koltukta oturuyor, elindeki mendili sık sık artık kupkuru oldukları halde gözlerine götürüp bastırıyordu. Sedat amcası, içinde gümüş şamdan ve tabakların, Kemal amcanın Amerika’dan yıllar önce getirdiği ve Barış’ın ellemesine hiç izin verilmeyen ucuz, plastik hediyelik eşyaların ve Bilge’nin bebeklik halini dedesinin kucağında otururken gösteren çerçeveli bir fotoğrafın bulunduğu, en az salondaki koltuklar, halılar, lambalar, tablolar ve sehpalar kadar eski camlı dolabın önünde, elinde telefon, bir aşağı bir yukarı yürüyor, arada bir dolabın arka yüzeyindeki aynadan kendi yansımasına bakarak, şu anda bir şey yapamayacağını ama akşamüzeri gelmeye çalışacağını söylüyordu. 


Salondaki diğer insanlara bakmayı istemeyerek, başını öne eğip annesinin ardından sürüklendi. İki katı birbirine bağlayan tahta merdivenlerden inerken hafifçe ürperdi. Dışarıdaki göz alan parlaklık ve sımsıcak havadan sonra burası loş ve serindi. Babaannesi, “Bu eski evler yazın serin, kışın da sıcak oluyor. Artık nerde böyle güzelim binalar...” derdi eve gelenlere. Ama Barış ve kışın evde tek bir gece geçirmiş olan herkes, buranın kışın asla sıcak olmadığını bilirdi. Uykuya dalana dek uzun süre geçerdi, çünkü ayakları bir türlü ısınmazdı. Soba yanan odalardan birinde uyumasına da annesi razı olmazdı. 


Yorumlar


Top Stories

Yeni yayınlanan hikayelerden ve yazılardan haberdar olmak için abone olun.

şebnem vitrinel sosyal medya hesaplarını takip etmeyi unutmayın

bottom of page